- belli
- s.1. 众所周知的, 世人皆知的: Liranın değer kaybettiği belli bir şey. 里拉贬值世人皆知。2. 明显的, 明确的: Bunun bir zengin evi olduğu belliydi. 显然这是一个富户。Onun hasta olduğu gözlerinin çakmak çakmak oluşundan belliydi. 他两眼通红, 显然是病了。Bunun tartısı belli değil. 它的重量不清楚。3. 一定的, 固定的, 规定的◇ \belli başlı 1) 一定的, 固定的: Bunun belli başlı bir sebebi yoktur. 这没有明确的原因。 2) 重要的, 显要的, 有声望的, 主要的: bir \belli başlı adam 一位地位显赫的人物 Ankara’nın belli başlı karakteri dağlar arasında bir çukura kurulmuş olmasıdır. 安卡拉建于高山环绕的低谷之中, 这是它的主要特色。\belli belirsiz 不明晰的, 不清楚的, 隐隐约约的: Ayşe’nin beyaz dişleri belli belirsiz takırdıyor. 阿伊赛洁白的牙齿在微微打颤。Dere içinde eylül sabahının ışığı yavaş yavaş, belli belirsiz yayılmaktadır. 山谷中9月的早晨的阳光朦朦胧胧, 慢慢地扩散着。\belli beyan 1) 非常明确的 2) 非常清楚地 -i \belli etmek 1) 说明, 阐明, 显出, 流露出: Kan kusuyoruz da ona belli etmemeğe çalışıyoruz. Ama her şeyin bir haddi, nihayeti vardır. 我们不想告诉他我们正在为他而受苦受难, 但是什么事情都是有限度的。Fırtına yağmurun geleceğini belli ediyor. 狂风预示着雨的来临。Özenle yamanmış giysileri yokluk içinde kendisine karşı gösterdiği saygıyı belli ediyordu. 她的衣服细心缝补过, 显出她在贫困中的自爱。 2) 转́ 使发现, 使察觉, 使看见: Ali kızmıştı ama, duygularını belli etmiyordu. 阿里似乎生气了, 可是他不动声色。Yalan söylediğini her hâliyle belli etti. 他的所作所为让人发现他说了谎。\belli iki büklüm olmak 年迈, 苍老, 老态龙钟 \belli olmak 露出来, 暴露, 显露出来: Dilinden Beijingli olduğu belli oluyor. 听口音, 他是北京人。Karanlıkta yüzü belli olmuyordu. 黑暗中, 他的脸看不清楚。Adamın iyisi iş başında belli olur. 成́ 一个人的价值体现在他的工作成就上。Altın ateşte, insan mihnette (或 tecrübede) belli olur. 成́ 烈火之中见真金, 患难之中见人心。
Türkçe-Çince Sözlük. 2014.